Tekrar günlük yazmak istiyorum...
Evet, bunu cidden istiyorum. Ama öyle gün içinde onu yaptım, bunu yaptım tarzı şeyler olmasını istemiyorum. Ne düşündüm, ne hissettim, ne karar verdim, ne incitti, ne mutlu etti... Bunların toplanacağı bir günlük yazmak istiyorum. Mesela eski bir arkadaşımı gördüğümde neler hissettim ya da dostumun hangi sözü beni kırdı gibi... O onu dedi, ben bunu söyledim tarzı günlük bana çok uzak, ben daha 10 dakika önce ne dediğimi unutuyorum, ki bu unutkanlık benim en büyük sorunum aslında, kim ne demiş imkanı yok yani hatırlayamam. Hatta bazen öyle şeyler oluyor ki bende, cümleye başlıyorum, yazıyorum, hoop cümlenin sonunda başta ne yazdığımı unutuyorum bu yüzden başı ayrı sonu ayrı bir cümle çıkıyor karşıma...
Eskiler...
Evet, bu aralar hep eskilere döndüm. Günlükte bu işin bir parçası.
Ben eskiden günlük tutardım, büyük çoğunlukla günü gününe yazardım ama tabi 15-16 yaşındaki insanın yazacağı şeyler genelde aşktan ibaret olduğu için ne kadar kayda alınması gerekli bilmiyorum. Ama o günlerimi okuyunca 'Vay be' demiyorum da değil yani. Ne eğlenmişiz, ne çoşmuşuz, konserler olsun, geziler olsun nerelere gitmişiz, nereleri görmüşüz... Çok güzel günler geçirmişim cidden, herkese nasip olmaz böyle günler...
Mesela kavgasızmış, mesela gürültüsüzmüş, basit alınganlıklar dışında, o yaşlarda pek çıkar ilişkisi olmadığı için her şey gönlüne göreymiş...
Safmış, temizmiş...
Sonradan kirlenmiş...
Kirlenmiş derken de yanlış anlaşılma olmasın, demeye çalıştığım şey, 'işim varsa, seninle iyiyim'e dönmüş olay...
Diğer bir eskimde, okuduğum kitaplar...
Yaklaşık 1-2 hafta önce, kütüphanemde bazı kitaplar takıldı gözüme. İçlerinden bazı cümleler hatırladım, olaylar hatırladım... Tekrardan onları okuma isteği geldi içime... Az da değil aslında tam 10 kitaplık bir seri... Aslında o yaşlarda herkesin ucundan kıyısından en azından kitaplardan biri de olsa okuduğunu tahmin ettiğim bir seri... 'Bir Genç Kızın Hatıra Defteri'.
O büyümüş, ben büyümüşüm...
Tabi bazı yerlerde o benden hızlı büyümüş, bazı yerlerde ben ondan hızlı büyümüşüm...
Ama bazı şeyleri o kitaptan öğrenmedim dersem de yalan olur...
Okurken üzüldüğüm bir kitaptır ayrıca... Aynı zamanda heyecanlandığım, mutlu olduğum...
Yeri geldi Serra'yla birlikte çektim o aşk acılarını, yeri geldi onunla birlikte güldüm. Dedesine onunla üzüldüm, bazı olaylara belki de ondan daha çok şaşırdım...
Onun o aşkı anlatırkenki kıvılcımlarını özlemişim. Sanki o değil, ben kendi içimde yaşamışım onları. İlk buluşma, ilk dokunuş, ilk öpüşme... Ne bileyim, açıkçası çok şanslı bir kız diye düşündüm. Öyle aşkı herkes bulamaz bu yüzden o yazdı, ben okudum, o mutlu oldu, ben mutlu oldum...
Üzülmedim de değil, hala bazı yerlerde bazı haksızlıkların olduğunu düşünüyorum.
Ne harcıyorsunuz olm güzelim Oktay'ı? Hı? ='(
Kitabı bazı yerlerde kendi hayatıma benzetmedim de değil doğrusu. Bu kitabı önceden okurken bunları yaşayacağım aklıma gelmezdi diye düşündüm. Hele ki 5. kitapta bu düşüncem inanılmaz pekişti. Yaşananlar, olaylar benim hayatıma o kadar yakından geçti ki bazı konularda, şimdiki aklım olsa, oraları daha sindirerek okurdum, tepkileri duyguları ölçerdim. En azından bazı konularda o kadar üzülmezdim ya da belki de daha dikkatli olurdum...
Ya da Serra'nın yaptığını yapmaz, surata çarpardım her şeyi...
Artık iş işten geçti, önümüzdeki kitaplara bakmak lazım =))
Bir başka eskiye gelince...
Çizgifilm! =))
Kim bayılmaz ki ama, haksız mıyım?
Ama şimdikiler gibi uyduruk kaydırık filan değil yani bahsettiğim şey. Japon animesinden bahsediyorum.
Mesela Şeker Kız Candy.
Japonları geçersek, Jetgiller vardı mesela bizim zamanımızda, efendime söyleyeyim, Scooby Doo, Taş Devri, Şirinler sonra aklıma gelmeyen bir sürüsü daha...
Ve...
Ay Savaşçısı...
Geçen hafta alt yazılı olarak tüm bölümlerini buldum hatta filmlerini de buldum ve oturdum en baştan izlemeye başladım...
Mesela bu kafayla oturup izleyince bazı şeyler daha çok dikkatini çekiyor, detayları yakalayabiliyorsun...
Bir de Mamaru ve Usagi'nin sonsuz aşkı...
Aslında öyle göze soka soka bir aşk yaşama durumu yok ama ne bileyim...
Bana göre o kadar güzel işlenmiş bir aşk hikayesi ki onlarınki...
Sade, yalın...
Tutkulu... Vazgeçilmez...
Birbirleri için her şeyi yapabilecek olmak...
Hele Usagi'nin Mamaru'nun kapısını kırarcasına çalarak haykırması da hafızamda ayrı bir yer kazandı şu anda...
Ne bileyim, bunlarla mutluyum işte...
Ve yazmak istediğim, hatta bu yazıyı yazmama neden olan son eskiye gelirsek...
Eski arkadaşlar...
Cidden çok uzun süredir, bir şekilde aklıma gelen bir arkadaşımı gördüm bu sabah işe giderken. Metrodayken düşünüyordum, akbilimde para az karşıya geçmeden mi doldursam, dönerken mi diye düşünürken, saatin daha erken olduğunu düşünerek, şimdi doldurayım dedim ve deniz otobüsü iskelesine yöneldim (Çünkü bir tek orada kredi kartı ile dolum yapılıyor). Neyse çıktım işte oradan, vapura mı binsem motora mı derken, bineceğim saatteki motorun Haydarpaşa'ya uğramayacağını anons etti görevli. E 8 vapurunada yetişemeyecek durumdaydım. Bir sonraki vapurla mı gitsem, 8:05 motoruna binip tramvay yolunu mu tepsem diye düşünürken "Gizem! Gizeem! Giiiizzeeeeeeem!" diye bir çığlık duydum bir anda. Kafamı kaldırmamla lisedeki en yakın arkadaşlarımdan birini gördüm. Hatta en yakın arkadaşımı gördüm de diyebiliriz. İlk 2 seneyi birlikte okuyup, son 2 seneyi ayrı sınıflarda geçirmiştik. E tabi haliyle öyle olduğu için bir süre sonra ayrı düştük. Bir de onun takıldığı insanlara kanım ısınmadı gibi bir şey oldu nedense. Ama onunla hiçbir zaman küsmedik, kavga etmedik, hep çok iyi bir arkadaşlığımız vardı. Koştum boynuna sarıldım, cidden o kadar özlemişim ki onu. Çünkü daha iki üç gün önce aklımdan geçti yani. Boynundan ayrılınca bir şey fark ettim. Elleri inanılmaz titriyordu. "Ben çok kötü zamanlar geçirdim. Keşke hep arkadaşım olarak kalsaydın, yanıma gelebilecek tek insanın sen olduğunu anladım çünkü o sıralarda" dedi. Gözlerim doldu resmen. Onun bir hastalığı vardı zamanında, ilaç kullanımını bırakınca tekrar ortaya çıkmış, 2 aya yakın hastanede kalmış... O kadar üzüldüm ki cidden. Kahve bardağını tutan eli bile titriyordu... 'Keşke ilk aklıma geldiği gün hal hatır sorsaydım' diye geçirdim içimden... "Seni gördüm ya, heyecandan" diye açıklama yaptı ama ne olursa olsun, ne bileyim... "Seni görmem bir tesadüf değil, resmen Allah yolladı seni bana" dedi. Eski günlerdeki uzaklaşmamızın acısını çıkartmak ister gibiydi. Eski günlerden konuştuk, yaptıklarımızdan konuştuk, ergenliğimizden konuştuk... Biz en zor zamanlarda, eğlenerek destek oldumuştuk birbirimize... Keşke hiç kopmasaydık, hastanede ziyaret edebilseydim onu, yalnız kalmadığını hissettirseydim dedim. İçim acıdı. Kendimi bir an onun yerine koydum ve içim acıdı. Dediğim gibi, ne kavga yüzünden koptuk birbirimizde, ne tartışma... Sadece başkaları girdi aramıza, belki onlarla benden daha fazla gezdi, eğlendi ama cidden gözlerindeki o pişmanlığı ve beni tekrar gördüğündeki sevinci gördüm...
'Tekrar görüşelim' lafıyla ayrıldık birbirimizden, evet çok klasiktir ve genel olarak görüşülmez ama inanıyorum ben, görüşeceğiz, onu yalnız bırakmak istemiyorum...
Çünkü yüzünden belli, cidden zor şeyler atlatmış...
Veee, benim eskilerim bu kadar.
Fark ettiyseniz, eski erkek arkadaş muhabbetlerine filan girmedim.
Hayatımdaki her eski şey bir şekilde yeniden gün yüzüne çıkar da eski erkek arkadaş çıkmaz.
Çünkü ben mutlaka 'eski' sıfatını kazanmasınlar diye zibilyon tane şans vermişimdir onlara.
Bir nedeni var ki 'eski' diyorum...
Onlar sadece arkadaşım olabilir, belli saygı çerçevesini aşmadan.
Çünkü ben şu an hem mutluyum, hem güzel bir ilişkim var, onu seviyorum, o da beni seviyor...
O benim belki geçmişim değil ama şimdim ve geleceğim...
Hoş aslında geçmişimde sayılır, 3 senedir birlikteyiz yani =))
O benim en değerlim, en kıymetlim...
O yüzden onların hepsi beton altına gömülü şekilde duruyorlar.
Geri kalan tüm eskilerim ise, kimisi kütüphanemden, kimisi masamdan, kimisi de bilgisayardan olmak üzere göz kırpıyorlar bana =))
Arada eski kitaplara, şarkılara, çizgifilmlere, filmlere, dizilere, arkadaşlıklara, dostluklara kısacası aklınıza gelebilecek her şeye göz atmak sizi mutlu edecektir.
Çünkü farkında olmadan onlara yüklediğiniz anlamları, verdiğiniz değerleri göreceksiniz... =))
Ve haklı olduğumu fark edeceksiniz =))
Benden bugünlük bu kadar, sanırım biraz fazla konuştum, aslında konuşmaya devam da ederim ama yorgunum, yatmak istiyorum =))
İş hayatı zor azizim =))
Mutlu kalın, esen kalın =))
En kısa zamanda tekrar görüşmek üzere =))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder