
Bill, gözlerini önce yerde duran siyah poşetlere sonra ikizine kaydırdı. Tom’ un yüzünde gerçekten birlikte bir şeyler yapma isteğini gördü ve onu bu aralar kırmak istediği en son şeydi. Hala gördüğü rüyayı çok net hatırlıyordu. Yüzünü buruşturdu istemsiz olarak. Tom bu hareketin ona karşı yapıldığını düşündü.
“Eğer istemiyorsan…”
“Tabi ki istiyorum Tom, uzun zamandır ikimiz birlikte bir yerlere gitmemiştik. Hatta öncesinde bir pizza yemeye ne dersin?”
“Olur tabi ki” dedi Tom, sanki keyfi yerine gelmiş gibiydi. “Güzel fikir” diye ekledi ve odadan çıktı. Bill onun arkasından bakarken, ikizinin aslında ne kadar mutlu olduğunu fark etti. Birden içi dondu, uzun zamandır onu bu kadar mutlu gördüğünü hatırlamıyordu. En son ne zaman gerçekten konuştuklarını düşünmeye çalıştı ama bulamadı. Çok uzun zaman geçmiş gibiydi…
“Çöpe, çöpe, çöpe, hmm, şunu okuyayım” dedi Bill ve eline gelen mektuplardan birini açtı. Yazılanlara göz gezdirdikten sonra onu da çöpe attı. Canı sıkılmıştı, aslında bu mektupları okumak istemiyordu ama okumak zorundaymış gibi hissediyordu kendini. Ellerini yüzünde gezdirdi ve kendine kahve almak için mutfağın yolunu tuttu. Bardağına kahveyi doldurdu ve elinde tuttuğu sırada beklediğinden daha sıcak olduğunu fark etti. Aslında bu sıcaklık hoşuna gitmişti ve bununla beraber ellerinin uzun zamandır soğuk olduğunu fark etti. Pencerenin kenarına gidip, bahçeye göz attı. Yüzünü buruşturup, içeri geri döndü. Sehpanın üzerindeki mektupları çöp poşetinin içine attı ve elini hala mektuplarla dolu olan poşete daldırdı.
Yarım saat sonra, mektupları çöpe atmak için dışarı çıktığında aklına birden siyah zarflı mektup geldi. Bugün o mektuba rastlamamıştı.
“Sanırım vazgeçti” dedi kendi kendine.
“Vazgeçmek için çok erken” dedi hemen biri yanı başında.
Bill irkilerek birkaç adım geri gitti. Karşısına duran çocuğu daha önce hiç görmemişti ve birden bire yanı başında belirmesi, her şeyden daha kötü bir duyguydu.
“Bir şey mi arıyordunuz?” diye sordu çocuk.
“Hayır, sadece kendi kendime düşünüyordum, yasak değil herhalde?” diye cevapladı onu Bill.
“Ah, sizi korkuttuysam özür dilerim. Ancak kardeşinizden daha arkadaş canlısı görünmüştünüz gözüme.”
“Kardeşim değil, ikizim.” diye düzeltti. “Ve sizde şu sinir bozucu insansınız.” dedi gözlerini devirerek.
“Hangi açıdan bakacağınıza bağlı olan bir şey. Yardım etmeyi teklif etmek sinir bozuculuk oluyorsa, daha çok sinirlerinizi bozmaya devam edeceğim demektir bu da.” Çocuğun yüzünde sevimli ama aynı zamanda bir o kadar da sinir bozucu bir gülümseme vardı. Bill, çocuğun suratına karşı yüzünü buruşturdu.
“Aradığım bir şey yok, yardım teklifiniz için teşekkür ederim” dedi Bill, ters bir sesle. İçinden de ‘Tom’ un dediği kadar sinir bozucuymuş” diye düşünüyordu.
“Öyle mi? Peki o zaman” dedi çocuk ve Bill’ in yüzüne bakmaya başladı. Bill, çöpün kapağını yerden alıp kapatacakken, çöpün içinde siyah zarflı mektubu gördü. Yüzünde birde şaşkınlık ifadesi belirdi. Bu mektubu bugün hiç görmemişti ki…
“Bir şey mi oldu?” diye sordu çocuk.
“Hayır. Ayrıca olsa bile seni ilgilendirmez ki?!” dedi Bill en sonunda, sabrı taşmıştı. Çocuğun yüzü düştü bir anda.
“Ben sadece yardım etmeye çalışıyordum.”
“Hey, Bill’ i rahat bırak!” diye bağırdı Tom. Kapıyı açmış, evden çıkmış ve sert adımlarla yanlarına doğru yürüyorlardı. “Bizi filan mı takip ediyorsun?”
“Hayır, ben komşularınızdan biriyim sadece ve size yardımcı olmak istiyorum ve küçük bir iyilik isteyecektim.” diye cevapladı çocuk onu.
“Komşu mu?” dedi Bill. “Bu sokakta boş ev olduğunu hiç sanmıyordum.”
“Doğrusunu isterseniz bu sokakta oturmuyorum zaten. İki sokak aşağıdaki Bloomer sokağında oturuyorum.”
“Ah” dedi Bill istemsizce.
“Her neyse.” dedi Tom. “Bill, içeride yapacaklarımız var, hadi.” dedi sert ve itiraz kabul etmez bir biçimde ve Bill’ in kolunu tutarak onu eve doğru götürmeye başladı. Sonrada arkasını dönüp “Eğer illa birilerine yardım etmek istiyorsanız, yaşlı bayanların çimlerini kesin!”
“Peki ya mektup ne olac…” diye bağırıyordu çocuk ki, Tom kapıyı yüzüne çarpmış oldu.
“Ne mektubu?” diye sordu Tom. Bill boş bakışlarla bakmaya başladı.
“Aman, hayran mektuplarından biri, onu söylüyor işte. Tom cidden o çocuk dediğin kadar sinir bozucuymuş” dedi, derin bir nefes alarak. “Peki neden bizimle uğraşıp duruyor ki?”
“Bilmiyorum ama bu işe bir çözüm bulmamız lazım.” dedi Tom.
“Boş ver” dedi Bill. “Kendine bir eğlence arıyor sanırım. Sahi adı ne biliyor musun?”
“Sürekli söylüyor ancak bir türlü aklımda tutamıyorum. S ile başlıyordu sanırım.”
“Neyse, bu çocuk sürekli böyleyse, ismini öğrenmek için daha bir sürü şansımız olacak demektir.”
Televizyonu kapattıktan sonra, kumandayı koltuğun üzerine attı. Uzun zamandan beri masa üzerinde bulunan defterinin sayfalarından birini açtı. En son ne zaman şarkı sözü yazdığını anımsamaya çalıştı ve hatırlayamadı. Bu onun daha fazla canını sıktı ve defteri aldığı yere bıraktı. Oturduğu koltukta biraz kaydığında sırtına bir şeyin çarptığını hissetti ve kitabını gördü.
“Bu kitabı buraya getirdiğimi bile hatırlamıyorum” diye söylendi kendi kendine. Kitabı açıp okumaya başladığında içinde bir sıkıntı oluştuğunu fark etti. “Biraz uyumak iyi gelecektir”
Terlemiş bir biçimde rüyasından uyandı Bill. Bu aralar çok sık kabus gördüğünü düşünüyordu, hatta hayatı boyunca gördüğü toplam kabus kadardı belki de. O kadar canlıydı ki rüyası… O güzel sarı bukleli küçük kızı sandalyede otururken görmüştü. Yüzünde gülücükler, mavi gözlerinde mutluluk vardı. Sonrasında ikizini görmüştü. Tom, elleri ceplerinde ıslık çala çala evlerinin merdivenlerinden çıkıyordu. Görüntüde tekrardan küçük kız belirmişti, o güzel gözleri dolmuş, ağlamak üzereydi. Sonrasında yine Tom belirdi, kapıyı açmaya çalışıyordu. Küçük kızı gördüğünde ise, yanında Tom vardı. Tom onu kucaklamak için yere eğilmişti… Ve birden bire görüntü değişti…
Tom yerde kanlar içinde yatıyordu…
“Neler oluyor?” diyerek uyandı birden bire Bill. Aynı tip bir rüyayı, ya da kabusu, ikinci kez görüyordu. Yine aynı küçük kız, yine ikizi ve yine aynı mekanda aynı kareleri görmüştü. Bu sefer karelerin bazılarında fark vardı ancak şu anda bunu fark edemeyecek kadar korkmuştu. Rüyanın ne anlama geldiğini bilmiyordu, açıkçası öğrenmek istemiyor gibiydi. Tek istediği bu lanet olası kabusu bir daha görmemekti. Dudaklarını birbirine kenetleyip, sıktı iyice. Hissettiği şeyler birbirinden çok farklıydı. Önce sabahki yazı olayı, sonrasında da bu… “Tanrı aşkına” diye mırıldandı, “Bana neler oluyor?”
Tom yattığı yerden doğruldu, eline telefonunu alıp, rehberini karıştırmaya başladı. İsmini beğendiği ilk kızı arayacaktı, canı artık çok sıkılmıştı. Boş durduğu zaman son birkaç gündür olanları düşünüyordu ve çıldıracak gibi oluyordu. Aklını dağıtacak bir şeylere ihtiyacı vardı… Ancak sonrasında akşam Bill ile dışarı çıkacağını hatırladı, bu gece kızları dışarı çıkartamazdı çünkü ikiziyle onun gecesi olacaktı…
Bir gün daha kendini başka şekilde oyalayarak yaşadıklarını unutabilirdi…
Gözlerini yumdu en sonunda. Belki uyursa zaman daha çabuk geçerdi. Birkaç kez döndü, biraz kıpırdandı ve gözlerini tekrardan açtı. Hayal kurmaya çalıştı ancak başaramadı çünkü ne zaman bir şeyler düşünmeye başlasa aklı yine bu sabah olanlara gidiyordu. Bill’ in gördüğünü iddia ettiği yazı, odasının kapısının sürekli kilitli kalması, sabahları karşılaştığı o sinir bozucu çocuk… Ya olan biten bir şeyler vardı ya da ikiziyle birlikte aklını kaçırıyordu. Bill’ e inanıyordu, bunu istemese bile kalbinin derinliklerinde bir yerde, cidden onun o yazıyı gördüğünü biliyordu ve açıkçası bu yüzden korkuyordu…
Uyuyamayacağını anladığında üstüne kalın bir şey alarak merdivenlerden aşağı indi. Bill’ in salonda uyuduğunu görünce masaya bir not yazıp bıraktı ve sessizce kapıdan çıktı. Kapüşonunu kafasına geçirdikten sonra hızlı hızlı yürümeye başladı. Kafasını bütün düşüncelerinden arındırıp, yeni yazılacak şarkılar için melodi düşünmeye başladı. Kafasında milyon tane tını dönmeye başladığında birden durdu. Birinin onu gözetlediği hissine kapılmıştı. Hafifçe kafasını yana çevirip ona bakan birini görmeye çalıştı, göremeyince yürümeye devam etti. Hızını biraz arttırıp paranoyaklık yapmamaya karar verdiğinde, birinin cidden onu izlediğini düşündü. Birden arkasını döndü, gözleriyle her yeri aradı ve birden kaldırımda onu bekliyormuş gibi görünen kızı gördü.
O kızı gördü…
Geçen gün gördüğü gibi yine duru güzellikte, mavi gözleriyle insanın içine işlercesine ve onu yanına davet edercesine bakıyordu.
Tom birkaç adım attı ve birden durdu. Gözlerini kırpıp kıza baktı. Güneşte parlıyor gibiydi resmen. Ve işin ilginç tarafı, kız başkaları tarafından fark edilmiyor gibiydi. O noktaya kilitlenmiş bir tek kendisi vardı. Kızın yanına yaklaştı, kaldırıma çıkmadan önünde durdu. Gözlerini kızın gözlerine kenetledi ve nasıl olup bu şekilde bakabildiğini anlamaya çalıştı. Yüzünü inceledi iyice, dudaklarının kırmızılığı karşısında soluğunu tuttu. Kızın huzursuz olduğunu görünce, kafasındaki kapüşonunu çıkardı, kızın yüzündeki gülümsemeye baktı.
“Sen Tom Kaulitz’ sin değil mi?”
“Evet, o benim.” diye cevapladı Tom, gururlanmıştı birden anlamsızca.
“Sokağın başındaki kiremit renkli evde oturuyorsun sanıyorum ki?”
“Evet, ikizimle beraber.”
“Ah, evet, tahmin etmiştim” dedi kız, ellerini saçlarının arasından geçirdi. Kaldırımda yürüyen, sokağın yaşlı hanımlarından biri neşe içersinde selam verdi. Tom ve kızda ona aynı coşkuyla cevap verdi. Ve Tom tekrardan gözlerini kıza kilitledi.
“Çok güzelsin” dedi istemsiz bir şekilde kıza. Ve hemen başını başka tarafa çevirdi.
“Efendim?” diye sordu kız, yüzünü biraz daha Tom’ a doğru yaklaştırmıştı. Tom, içinden alevlerin fışkırdığını hissediyordu. Kıza bakarak aynı şeyi tekrarlayamazdı.
“Kendi kendime melodi mırıldanıyordum”
“Öyle mi? Uzun zamandır sizinle ilgili haber yok televizyonda.”
“Öyle mi, ben daha geçenlerde benimle ilgili bir habere rastladım halbuki.”
“Ben müzikle ilgili olanlardan bahsediyordum ama” dedi kız, gözlerinde pırıltılar vardı.
“Aslında yeni şeyler üzerinde çalışıyoruz ama nedense Bill bu aralar pek şarkı sözü yazamıyor, e o yazamayınca bizde üzerinde çalışamıyoruz. Ama sanırım birkaç hafta içinde bir konser planı var”
“Cidden mi? Sevindim buna. Konserlerinize gitmek isteyen bir sürü hayranınız olduğunu biliyorum” dedi kız. Tom onun gözlerinde yine pırıltılar gördü, ancak bu seferki farklı gibiydi.
“Sende gelecek misin?”
“Belli olmaz, belki. Davet edilirsem olur ama”
“Kendini davet edilmiş say o zaman” dedi Tom.
“Senin tarafından davet edilmek istediğimi söyleyen oldu mu?” dedi kız gülerek. Sonrasında göz kırpıp hemen ekledi. “Ama evet, aslına bakarsan, senin tarafından davet edilmek istiyordum”
“İyi, buna sevindim” dedi Tom, ama sesi buz gibiydi. Kızın biraz önce dediği şeylere inanamıyordu. Birkaç saniye içersinde önce buz gibi bir duş almasına ardından da kaynar sularda yüzmesine neden olmuştu.
Daha önce hiçbir kız ona bu şekilde davranmamıştı. Sinirlendi…
“Daha sonra görüşürüz o zaman” diyip arkasını döndü. Kızın bakışlarını daha önce olduğu gibi yine üzerinde hissediyordu.
“Ben, sadece şaka yapmak istemiştim…”
“Tamam, olabilir. Tekrar karşılaşırız nasıl olsa, o zaman ben gerekli bilgileri söylerim” dedi kıza doğru dönme zahmetine bile katlanmadan.
“Peki” dedi kız sessiz bir biçimde.
Tom birden kendini çok garip hissetti. Kıza karşı kaba davrandığını düşündü. Kıza son bir kez bakmak ve belki de ondan gerçekten etkilenip, etkilenmediğini görmek için arkasını döndü…
Ancak kız kaldırımda yoktu…
Tom, eve girdiğinde nefesinin kesildiğini hissetmişti. Gözleriyle Bill’ i aradı ve onu salonda televizyon karşısında buldu. Gözleri şişmiş gibiydi, uyumuş olmalıydı. Kendini olabildiğince sakinleştirerek Bill’ in yanına gitti. Bir süre konuşmadan oturdular. En sonunda Bill dayanamayarak konuşmaya başladı
“Biliyor musun Tom, uzun zamandır seninle düzgün bir biçimde konuşmadığımızı fark ettim. Eskiden böyle değildik biz. Ne oldu bize?”
“Sevgiliyle yapılan muhabbet gibi oldu bu Bill. Ama açıkçası bilmiyorum, bu eve taşındığımızdan beri senin benden uzaklaştığını hissediyorum”
“Bende bu eve taşındığımızdan beri senin benden uzaklaştığını hissediyorum.” Canı sıkkın bir biçimde baktı Bill ikizine. Onunda yüzü aynı şekilde asıktı.
“Böyle bir şey olmadığını anlaman için seni bu akşam dışarıya davet etmiştim. Bütün planlarımı iptal ettim ben bu gece için.”
“İstemiyorsan başka bir gece çıkabiliriz, sorun olmaz, cidden”
“Saçmalama Bill” dedi Tom gülerek, “Seninle barlara gitmeyi her şeyden çok istiyorum. Daha önce olduğu gibi içmeyi ve eğlenmeyi özledim.”
Güldü Bill. Ve evet, o da ikizini özlemişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder